Bahar Antalya'ya tüm renkleriyle gelmiş dörtnala koştururken ben de koşturmakta ondan geri kalmıyorum. Ailenin gençlerinden birini daha evlendirdik hafta sonu, kına gecesidir, düğündür derken epey yorulmuşuz, galiba biraz da soğuk almışım, hafiften hasta gibiyim.
Bir yılı aşkındır düğüne gitmemiştim, pratiğim kaybolmuş, tolere etme gücüm azalmış. İki gündür kulaklarımda davullar çalıp durur, işitme duyum dumura uğradı. Müzik yapanlar sesi sonuna kadar açıp yanyana oturan iki kişinin birbirine "nasılsın?" diye sormasını bile engellemekte çok başarılılar. Ayrıca yegane amaçları bahşiş toplamak olmuş ve gördüm ki "Angara'nın olmayan bağları" Antalya'da bile sazlı-sözlü ortamların vazgeçilmezine dönüşmüş. İki gündür en az 20 kere beynimde zıngırdadı. "Angara'nın Bağları"nı "Konyalı" izlerken üçüncü sıraya hiç duymadığım "Kiraz dalı" oturdu. Yöresel ezgimiz Teke Zotlatması ise sıralamanın epey gerisinde kaldı. Gençler çeşitli ritmik ayak oyunları sergilerken ben vaktin tamam olması için defalarca saatime baktım itiraf edeyim. Bünye kaldırmıyor artık. Sonuçta o da bitti ve yeni evlilere mutluluk dilemekten başka söz kalmadı. Unutmadan kına gecesinde kaşık çalarak Konya havası eşliğinde muhteşem bir oyun gerçekleştiren teyzelere de buradan bir alkış gönderiyorum.
Bu kadar hareket ve gürültünün üstüne sabah başağrısıyla uyandım doğal olarak, gerekli ilaç dopinglerini yaptıktan sonra Antalya'da 4. sü düzenlenen Gençlik Festivali'nin galasını izlemek için AKM'ye yollandım. Hava mis gibiydi. Salona girmek zoruma gitse de izlediklerim kapalı mekanda oturmaya değdi.
Önce çok sevdiğim şair Şükrü Erbaş bir konuşma yapıp ardından bir şiirini okudu. O kadar anlamlı ve güzel bir konuşma idi ki paralize olmuşcasına dinledim, keşke metni elime geçirmem mümkün olsaydı. Sonra da "Sinema Kapıları" şiirinden bir o kadar güzel birkaç bölüm seslendirdi:
"........
varlık güçmüş
varlık güven, varlık güzellik
hayatın bütün yüzlerinde gördüm bunu
sinema kapıları başta
imrendim, içlendim, incindim…
katlandım sonra simsiyah kapanıp
-okları içine dönük bir kirpi gibi-
kapanıp simsiyah yalnızlığıma
sustum
ki incecik bir hüzündü yüzüm
yakıştı yaşadığıma yaşamadığıma"
Şükrü Erbaş'tan sonra sırayı "M.anuş Baba" ve grubu aldı:
İlk kez dinlediğim Man.uş Baba ve ekibini çok beğendim, bilhassa klarnet çalan genç harikaydı. Müzik sona erince oldukça hüzünlü bir bölüme geçtik; "Ali İsmail Korkmaz Belgeseli". Hangi duygularla izlediğimi tahmin etmişsinizdir.
Haftanın ikinci yarısının özeti budur, yarın başlayacak yeni haftanız mis gibi olsun, kalın sağlıcakla...
No comments:
Post a Comment